بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

İslam'ı bilmek Tarih bilmeyi gerektirir.

Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun,

Yazdığım bu başlık biliyorum ki biraz ilginç ve hatta saçma gelebilir. Bu başlıkta ne demek istediğimi yazımın devamında daha iyi anlayacaksınız. Ancak yazmaya başlamadan önce başlıkta yazdığım ve İslam için öne sürdüğüm Tarih bilimi şartının yanlış anlaşılmalara sebep olabileceğinin farkındayım. Burada benim söylemek istediğim asıl nokta İslam'ın hüküm ve kararlarının anlaşılabilmesi için Tarih bilmektir. Bu bilmek hükümleri tarihin o sahnesine yerleştirmek anlamına gelmemektedir.

İslam'ı anlamak ve bilmek için Tarih bilmek gerekir!


Kuran-i Kerimde bulunan bir ayetin hangi konu ve hangi olay ile alakalı olarak indiğini bilmeyen bir kişi ayetleri okuyarak bunları kendi kafasına göre yorumlamaya kalkabilir ki bu da onun bu hususta yanlış yorumlama yapacağının kanıtıdır. Zira ayetlerin bir çoğu olaylara bağlı olarak inmiştir ve bu olaylar insanlığa ışık tutacak cinsten olmuştur.
Yukarıda söylediğim şeyler bir çok insanın mantığına uymayabilir. Ancak bu durumu şöyle düşünür iseniz konuyu daha iyi anlayabilirsiniz. Örneğin zina hakkında hüküm bildiren ayetler indiği zaman kimse zina etmemiş olsa idi bu hükümlerin sahabe için hiçbir manası olmaz ve "Ne alakası var şimdi" diyerek bir fitneye sebebiyet verebilirdi. Daha da kötüsü peygamber öldükten sonra bir kişi zina eder ise Kuran'da beyan edilen cezanın uygulanma şekli bilmediği için yanlış yorum ve tatbikler mümkün olabilirdi.
Özellikle cihat ile ilgili ayetler bahsetmiş olduğum duruma en uygun ayetlerdir. Çünkü tarih bilgisi olmayan ve peygamberin bu ayetler ile nasıl amel ettiğini bilmeyen bir kişinin bu ayetleri yanlış yorumlaması muhtemeldir.
Zaten Kuran-i Kerim'in bir çok ayetinde Resulullah'ın davranış ve ahlakı başta olmak üzere her hususu bize örnek gösterilmiştir. Bununla da yetinilmemiş peygambere uymak şart yapılmıştır. 

Peygamberin hayatının bütününü, ayetlerin iniş sebeplerini ve peygamberin o ayetler ile nasıl amel ettiğini bilmek İslam için şarttır.

Yetinmeyerek İslam tarihini, olayları ve olaylara karşı Müslümanların neye göre nasıl hareket ettiğini bilmek ise gerekliliktir. İslam adına konuşan kişiler bunları bilmediği taktirde yanlış fetva vermesi kaçınılmaz olur.

Bu yazımı burada sonlandırıyor hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Selamun Aleyküm

Cihad nedir ve nasıl yapılır?

Bismillahirrahmanirrahim,
Allah'a hamd olsun, habibi Muhammed Mustafa'ya salatü selam olsun.

Sevgili kardeşlerim, bu yazımda İslam'da savaş yani cihad hakkında bir şeyler yazmak ve bildiklerimi  sizlerle paylaşmak ve İslam'ın cihad mantığını anlatmak istiyorum. İsterseniz konuya giriş yapmadan önce cihadın tanımını yapalım.

cihad
Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker
Cihad; kelime anlamı olarak Türkçe karşılığı savaş demektir. İslam adına yapılan cihat amaçlı bir savaştır. Bu savaşın amacı Allah'ın dinini diğer dinler üzerinde üstün kılmak ve son sözü Allah'ın söylemesi için gayret etmektir.

Müslümanlar bu bağlamda tarih boyunca bir çok savaşlar yapmış bu yolda şehitler vermiştir. Günümüzde de Müslümanların cihadı devam etmektedir.

Cihad'ın Çeşitleri


  1. Kılıç Cihadı; İnsanların birbirini öldürmek suretiyle yaptıkları cihad türüdür.
  2. İlim Cihadı; Akıl ve fikirlerin, sözlü ve yazılı olarak üstünlüğünü kanıtlamak için yapılan cihad türüdür.
  3. Nefis Cihadı; Müslümanın kendi nefsi ile yaptığı savaştır. Allah'ı kendi nefsine üstün gelmesi için yapılır.

Peygamber Efendimizin (s.a.v) ömrü Cihad ile geçti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) kendisine peygamberlik verilmeden önce ve sonra cihadı hiçbir zaman terk etmemiştir. Peygamberliğinden önce ve sonra nefsi ile cihad etmiş, ümmetine de nefis ile cihadı emretmiştir. Bu yüzden bir Müslüman ilk önce nefsi ile cihad etmeli, Allah'ın yasakladığından kaçmalı, emrettiğini yapmalıdır.

Peygamber Efendimiz ve sahabesi en büyük savaşını ise cehalete karşı vermiştir. Zaten döneminde ona en büyük düşmanlığı yapan kişiye Ebu Cehil yani cehaletin babası ismini vermiş, ömrü boyunca hem kendisi hemde sahabesi cehalet ile ilim savaşı yapmıştır. En üstün cihad budur ki, İslamda bir kişiyi Müslüman yapmak dünyadaki bütün kafirleri öldürmekten daha üstündür.

Peygamber efendimiz ve halifeleri de kılıç ile de cihat etmiş, ancak kılıç cihadı en son tercih edilmiştir. Gerek sahabe gerekse peygamber (s.a.v) nefis ve ilim cihadından sonra tercih etmiştir. İslam devletlerinin tarih boyunca bu cihadı yapmasının amacı da insanları kırıp geçirmek değildir, eğer böyle olsaydı aldıkları toprak ve memleketlerde yağma yaparlardı. Oysa onların yaptığı yönetimi ele alıp halka İslam'ın ne kadar adaletli ve merhametli bir din olduğunu göstermektir.

Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker

Türkçe karşılığı olan "İyiliği emretmek, kötülüğü men etmek" ise günümüzün değil her günün en üstün cihadıdır. Sünnetullah olan "Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker" Kuran-i Kerimde şu şekilde ifade edilmektedir;


وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. (Al-i İmran Suresi 104)

اَلتَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ

Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar , rükû' ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü'minleri müjdele. (Tevbe Suresi 112)

İslam cihadında halktan bir kişi gayrimüslim olsa bile öldürülmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Müslümanlara karşı savaşmayanlara, Müslümanlarında dokunması yasaktır. Çünkü Müslümanlar insanların sayısını azaltmak için savaşmazlar. Her gayrimüslimi potansiyel bir Müslüman olarak görür ve ona İslam'ı anlatır.

Yapılması gerekende budur. Müslüman olmayanların öldürülmeleri değil onlara doğru ile yanlışı açıklamak, anlatmak ve onları İslam'a davet etmektir.


Umarım İslam'ın cihad mantığını anlatabilmişimdir. Allah'a emanet olun. Selamun Aleyküm.

Sahabeyi sevmeyen peygamberini sevemez!

Bismillahirrahmanirrahim,
Allah'a hamd olsun, habibi Muhammed Mustafa'ya salatü selam olsun,

Ey kardeşlerim günümüzde dinimiz parça parça edilmekte ve özellikle ilahiyat fakültelerinden çıkan hoca efendiler sapık görüşlere sevk edilmektedir. Malesef okumak her zaman cehaleti götüren bir şey değildir. Okuyup alim oldum zanneden hoca efendiler kendilerine verilen akademik ünvanlar ile birlikte cehaletlerini dillerine vurmaya başlıyor. Lafımı çok fazla uzatmadan Tarih ve Kuran ışığında ayrı ayrı sahabenin sevilip sevilmemesi konusuna detaylı olarak bakacağız.
sahabe
Sahabe niçin sevilmiyor? 

Konuya giriş yapmadan önce sahabenin tanımını yapalım. Peygamber efendimizi görüp ( veya peygamberin gördüğü) onu tasdik eden ve inanan kişiye sahabe denir. Örneğin; Ebu Cehil peygamberi görmüş ancak inanmamış olduğundan dolayı sahabe değildir.

Allah onlardan razı olsun; Ebu Bekir, Ömer bin Hattab ve Osman bin Affan isimli üç sahabeden her hangi birisini sevmiyorum diyen kişi aynı zamanda farkında olarak veya olmayarak "Kuran-i Kerim eksiktir!" veya "Kuran-i Kerim yanlıştır!" demek zorunda kalacaktır. Ne alakası var demeyin. Zira günümüzde yaşadığımız bu din bize onların vasıtası ile gelmiştir.

Kuran-i Kerim'i kitap olarak ilk birleştiren Ebu Bekir, çoğaltarak vilayetlere yayan ise Osman'dır. Eğer bu kişiler fasık ve ya kafir kimseler ise mutlaka kendi düşünce ve görüşlerini de Kuran-i Kerim içine katmış olmalıdır. Öyle ise Kuran-i Kerim'e de şüphe ile bakılması icap eder.

Bir hoca sahabeden bir kimseyi sevmem diyor ise ona mutlaka niçin sevmediği sorulmalıdır. Cevap ve niyet hep aynı veya bir biri ile benzer olmuştur.

Bir insan tanışma imkanı bulunmadığı kişiyi, hiç tanışmamış olsa dahi sevebilir veya sevmeye bilir. Ancak bu şahsi bir durum olamaz. Bu gibi kişilere olan sevgi veya öfke görüşleri, fikirleri veya yaptıklarından sebeptir.

Yani bugün bir kişinin Ebu Bekir, Ömer veya Osman ile tanışma imkanı olmayacağına göre bunların yaptığı işler ve savunduğu fikirler sebebi ile bunlara düşmanlık gütmesi gerekir. Peki Ebu Bekir, Osman ve Ömer'e yapılan bunca hakaretin ve duyulan bu öfkenin sebebi nedir?

Ali bin Ebû Talib korkusuz ve cesur bir Müslüman iken kendisinden önceki halifelere biat etmiş ve sadakatini hiçbir zaman bozmamıştır. Eğer korkusundan sebep ile biat etti ise Muaviye'den niçin korkmamıştır sorusu akıllı bir kimsenin aklına gelmesi gereken bir sorudur.

Şahsi bakımdan tanışma veya tanıma imkanı olmadığına göre öyle ise sahabeyi sevmeyen kişi onu değil, fikirlerini sevmemektedir. Tehlikeli nokta da budur. Çünkü sahabenin dini olmayan bir fikri yoktur, o fikri de ya Kuran-i Kerimden yada peygamberden almıştır. Bu düşmanlık ya peygambere yada Kuran'a yapılmaktadır.


Bir hadisi şerifinden peygamber efendimiz şöyle buyuruyor;

لاَتَسُبُّواأَصْحَابِيفَوَالَّذِينَفْسِيبِيَدِهِلَوْأَنَّأَحَدَكُمْأَنْفَقَمِثْلَأُحُدٍذَهَبًامَاأَدْرَكَمُدَّأَحَدِهِمْوَلاَنَصِيفَهُ

"Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyin! Eğer, sizden birinin Uhud Dağı kadar altını olsa ve bunun tamamını Allah yolunda infak etse, bu, onların bir-iki avuçluk infakına, hatta yarısına bile mukabil gelmez."
Sahabe İslam'ın en zor günlerinde peygamberi ve dini tek bırakmamış ve canları, malları ile desteklemişlerdir.Bir diğer hadis-i şerifinde ise;

اللّٰهَاللّٰهَفيِأَصْحَابِي،اللّٰهَاللّٰهَفيِأَصْحَابِي. لاَتَتَّخِذُوهُمْغَرَضاًبَعْدِي،فَمَنْأَحَبَّهُمْفَبِحُبِّيأَحَبَّهُمْوَمَنْأَبْغَضَهُمْفَبِبُغْضِيأَبْغَضَهُمْ،وَمَنْآذَاهُمْفَقَدْآذَانِي،وَمَنْآذَانِيفَقَدْآذَىاللّٰهَ،وَمَنْآذَىاللّٰهَفَيُوشِكُأَنْيَأْخُذَهُ

"Allah Allah! Aman ashabım hakkında söz söylemekten sakının! Allah Allah! Aman ashabım hakkında söz söylemekten sakının! Zinhâr, benden sonra onları hedef almayın! Onları seven, beni sevdiği için sever; onlara buğzeden, bana buğzettiği için buğzeder. Onlara eziyet veren, bana eziyet vermiş, bana eziyet verense Allah'a eziyet etmiş sayılır. Allah'a eziyet vereni de, Allah hemen cezalandırır."

bu hadis-i şerif az önce bahsettiğim fikir ve yapılan işler bakımından sevmemeyi desteklemektedir. Ayrıca sahabe hakkında bir çok hadis-i şerif bulunmaktadır.

Kuran-i Kerim'de sahabeyle ilgili olarak şu ayetler yer almaktadır;

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. (ÂLİ İMRÂN Suresi 173)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir. (FETİH Suresi 29)
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır. (ENFÂL Suresi 74)

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır. (TEVBE Suresi 100)

لِلْفُقَرَاء الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِن دِيارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir. (HAŞR Suresi 8)

وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (HAŞR Suresi 9)

وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (HAŞR Suresi 10)

Şimdi hakkında bir çok ayet ve hadis bulunan kişileri sevmemek uygun mudur? Ayrıca şunu ısrarla belirtmek istiyorum ki; sahabe diye tanımladığımız kişileri günümüzde şahsen tanıma imkanı yoktur, öyle ise onları sevmemenin tek sebebi peygamberin sohbetinde bulunup, dini muhafaza etmeleridir.

Bu konuda ileri ki günlerde Allah nasip ederse daha fazla konuyu daha detaylı şekilde yazmayı planlıyorum. Hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Allah'a emanet olun. Selamun Aleyküm.

İslam'da ki şekilcilik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bismillahirrahmanirrahim,
Allah'a hamd olsun, peygamberine selam olsun.

Selamun Aleyküm sevgili kardeşlerim,

Son zamanlarda İslam dini şekil dini değildir diyenlerin sayısı bir hayli artmış durumdadır. Söyledikleri söz laf olarak doğru bir söz olsa da onların bu sözü söylemesinde ki maksat doğru değildir. İslamda şekilcilik yoktur diyen kişilerin temel gayeleri kılık ve kıyafet özgürlüğü istemek ayrıca Kuran ile sabit olan tesettürü kabul etmemektir. Özgürlükler dini olan İslam, insanları tek bir şekle sokmayı amaçlamaz. Zaten İslamın temel gayesi de insanları şekilleri ile oynamak değildir.

Ancak bu tamamen her şey serbest demekte değildir. Allah, kitabı ve peygamberi aracılığı ile yasakladığı şeyleri bildirmiş bunların dışında kalan şeylerde kullarına seçme hakkı yani özgürlük tanımıştır.

İslamın giyim ve şekil hususunda bir kaç tane yasağı vardır. Bunun dışındaki her şey serbesttir. Bunlara bakacak olursak en büyük yasaklama avret yerlerinin ve takı bölgelerinin belli olmaması ile ilgilidir. Diğer husus ise Müslüman olmayan kimselere (hristiyan, yahudi ve diğerleri) benzememe konusundadır. Ayrıca kıyafet dikkat çekici (gösterişli) olmamalıdır. Bu üç yasak dışında erkekler için ipek giysi ve altın takı takmak ve sakalı kökten kesmek yasaklanmıştır. Bunun dışında kalan hususlar serbesttir.

Müslüman bir kadın ve erkeğin giyiminde bunların dışında herhangi bir kısıtlama yoktur. Konu ile ilgili ayet ve hadisleri ileri ki günlerde farklı konu ve başlıklara ayırarak tek tek açıklayarak yazacağım.

İslam'da Kadın Şekilciliği (Giyim)

Kadının boynundan aşağısı avrettir. Elleri ve ayakları bunun dışındadır. İnanan bir kadın bu bölgelerini dışarıdan şekil belli etmeyecek şekilde örtmelidir. Giyilen kıyafetin şekil belli etmemesi gerekir. 
Saç kadının doğal olan takısıdır, Boynu ve bilekleri de takı bölgeleridir. Bunlarında aynı şekilde örtünmesi gerekmektedir. Nûr Suresinde bu konu detaylandırılmıştır.

İslam'da Erkek Şekilciliği (Giyim)

İslam dininde erkekte kadınlarda olduğu gibi avret yerlerini şekil belli etmeyecek şekilde örtecek kıyafetler giymelidir. Erkeklerin avret yeri göbek ve diz kapağı dahil olmak üzere bu ikisinin arasıdır.
Kadın'dan farklı olarak Müslüman bir erkek ipek kıyafet giyemez, altın takı takamaz. Bu ikisini peygamber efendimiz yasaklamıştır. Sebebi hikmetine gelince günümüzde yapılan araştırmalar ipek ve altının erkeklerde kadınlık hormonu salgılattığı saptanmıştır.
Erkeğin sakalı konusunda da emir teşkil eden bir hadis-i şerif olması sebebiyle yasak görülmüştür. Bu husus Kuran-i Kerim'de doğrudan söylenmese dahi ima olabilecek bir ayeti kerime vardır.

İslam'da kadın ne kadar şeyden sorumluysa erkekte o kadar şeyden sorumludur. Kulluk bakımından erkek ve kadın denktir.

Kuran-i Kerimde kadının erkeğe ve erkeğin kadına benzemesi ve Allah'ın yarattığı şekli değiştirmeye çalışmakta yasaklanmıştır. 

Ayrıca kadın ve erkekler namahrem olarak ifade edilen kişilerin yanında hal ve hareketlerine, konuşmalarına hatta bakışlarına dikkat etmesi gerekmektedir. Sesini yükseltmemeli, karşısındakini rahatsız edecek veya kötü düşüncelere sebep olacak şekilde bakmamalıdır.

Müslümanların tesettür olarak ifade ettiği bu husus bir bütündür. Birini uygulamayan kişi tesettürü terk etmiş olur.

Avret yerlerini belli etmeyecek şekilde giyinen bir kişi de bunlara riayet etmiş sayılamaz. Çünkü bir de gayrimüslimlere benzememe konusu var. 

İslam şekilcilik dini değildir. Tesettür ve edep çizgisinde bir özgürlük dinidir. Allah bu kural ve kaideleri kullarının dünya ve ahiret hayatlarını mutluluk içinde yaşamasını sağlamak için koymakta ve kullarını korumak istemektedir.

Tesettür kıyafeti olan türban, çarşaf, cübbe, şalvar gibi kıyafetler ve peygamberin emri üzerine bırakılan sakal hakkında konuşulur iken dikkatli olunması gerekir. Zira bunlardan birisine uydurma demek veya kökten inkar etmek sakıncalıdır. Tesettür ile ilgili olarak Kuran-i Kerimde açıkça ayetler yer almaktadır. İnkar eden Kuran'ı inkar etmiş olur.

Tesettür ve edebe uygun hareket etmenin hikmetlerini takvalı bir şekilde edebe uydukça göreceksiniz. Yaşayarak öğreneceksiniz. Ancak yine de hikmetlerini Allah daha iyi bilir.

 Allah'a emanet olun. Selamun Aleyküm.

Namaz sizin için ne ifade ediyor?

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

Allah'a hamd olsun, salatü selam habibi Muhammed Mustafa'nın üzerine olsun,

Sevgili kardeşlerim, yüce rabbimiz kitabında namaza ısrarla vurgu yapıyor, peygamberi namazın önemini birçok sözünde belirtiyor. Sahabesi namazın terkini şirk ile eşit görüyorken sizce günümüzde namaza verdiğimiz önem ve kıymet yeterli mi? Hayır, namazı sıradan bir ibadet gibi gören ve göstermeye çalışan insanların hangi amaç, hangi gayelere hizmet ettiği şüphesiz bellidir.

Namaz insanın yaratılış amaçlarındandır!


Namaz, farz olan ibadetlerin hiçbirine benzemediği gibi Kuran-i Kerimde üzerine ısrarla basılarak hepsinden üstün bir ibadet olduğu vurgulanmıştır. Öyle ki namaz kılmamak müşriklerin işi olarak söylenmiş. Müslümanların sıfatları sayılırken namaz kılarlar denmiş ve açık bir vurgu ile imanın peşi sıra sayılmış bir ibadet olmuştur.

Müslümanların en büyük duası, ibadeti ve en büyük nimeti olan namaz bir kul olmanın dışa vurumudur. Müslümanlar namaz sırasında yaptığı tüm hareketleri ve okudukları tüm duaları Allah'ın rızasını kazanmak için yaparlar.

Namazın Bazı Hikmetleri


  1. Ömrü hayatı boyunca namazlarını doğru ve terk etmeden kılan kişilerin yaşlandığında eklemleri ile ilgili sorun yaşamadıkları kanıtlanmış bir gerçektir.
  2. Namazın şartlarından biri olarak temizlik şarttır ve bir Müslüman günde en az 5 defa su ile temizlenir.
  3. Sabah namazına (seferden önce) kalkıp namaz kılan kişi günü dinç ve zinde geçirir.
Bu saydıklarım bilimsel olarak kesin bir şekilde doğrulanmıştır. Namazın hikmetleri ise sadece bunlar değildir. Dünya ve ahirete faydalı bir çok hikmeti vardır. Şüphesiz gerçek hikmetlerinin sayısını Allah bilir.

Namaz Müslümanın duası, zikri ve kulluğunun dışa vurumudur. Ancak başında abdest almak, kıbleye yönelmek gibi şartları olan bir duadır. 

Namazın asıl amacı olan secde, Allah'a kulluğun ifade edilmesi ve Allah'ı zikir edip, Allah'ı hatırlamaktır. Günde 5 defa Namazı hakkı ile kılan kişiden kötü işler beklenemez. Kibri alır. Bir vakit namazın özürsüz olarak terk edilmesi manevi tarafta; Allah'ı secde etmeye layık görmemek, baş kaldırmak ve isyan etmek gibi ağır şekilde yorumlanabilecek bir şeydir.

Kuran-i Kerim'de Allahu Teala namazın dışında hiçbir ibadeti bu denli üzerine basarak yapılmasını emretmemiştir. Namaz kılmayana kafir diyemiyoruz, ancak Müslüman'da diyemiyoruz. Kelime-i Şehadet getirip 5 vakit namaz kılmayan kişilere durumlarını Allah daha iyi bilir demeyi uygun görüyoruz. Ancak namaz kılmamak ahiret hayatında Allah'ın azabını gerektiren bir durum olduğunu da belirtmek istiyorum. Bu husus son derece önemlidir. Namaz kılmayana Müslüman değil diyemiyoruz, Müslümanda diyemiyoruz. Ancak gerçekten gönlünden inanmış bile olsa Namazı terk edenin ahirette azaba çarptırılacağını kesin bir şekilde söyleyebiliyoruz. (Tövbe edip, Allah'ın bağışladıkları müstesna)

Kuran-i Kerim'de Namaz Hakkında Geçen Ayetlere hızlıca göz atalım;


  1. Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar. (BAKARA Suresi 3)
  2. Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. (BAKARA Suresi 43)
  3. Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir. (BAKARA Suresi 45)
  4. Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz. (BAKARA Suresi 83)
  5. Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. (BAKARA Suresi 110)
  6. Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!" (BAKARA Suresi 125)
  7. Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir. (BAKARA Suresi 153)
  8. Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır. (BAKARA Suresi 177)
  9. Namazlara ve orta namaza devam edin ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun. Eğer bir korku hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kılın, (korkudan) emin olduğunuz zaman da böyle bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin (namazlarınızı yine her zamanki gibi huşû ile kılın) (BAKARA Suresi 238 - 239)
  10. İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar. (BAKARA Suresi 277)
  11. Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler. (ALİ İMRAN Suresi 39)
  12. Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (NİSÂ Suresi 43)
  13. Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez." (NİSÂ Suresi 77)
  14. Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. (NİSÂ Suresi 101)
  15. Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. (NİSÂ Suresi 102)
  16. O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır. (NİSÂ Suresi 103)
  17. Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar. (NİSÂ Suresi 142)
  18. Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz. (NİSÂ Suresi 162)
  19. Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. (MÂİDE Suresi 6)
  20. Allah, İsrailoğularından söz almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik... Allah şöyle demişti: " Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur. (MÂİDE Suresi 12)
  21. Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir. (MÂİDE Suresi 55)
  22. Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır. (MÂİDE Suresi 58)
  23. Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi? (MÂİDE Suresi 91)
  24. Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz". (MÂİDE Suresi 106)
  25. Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi), toplanacağınız yer O'nun huzurudur. (EN'ÂM Suresi 72)
  26. Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar. (EN'ÂM Suresi 92)
  27. De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir. (EN'ÂM Suresi 162)
  28. Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz. (A'RÂF Suresi 170)
  29. Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar. (ENFÂL Suresi 3)
  30. Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (TEVBE Suresi 5)
  31. Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açıklarız. (TEVBE Suresi 11)
  32. Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır. (TEVBE Suresi 18)
  33. İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah'a ve Resulüne inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye istemeye vermeleridir. (TEVBE Suresi 54)
  34. Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir. (TEVBE Suresi 71)
  35. Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler. (TEVBE Suresi 84)
  36. Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: "Kavminiz için Mısır'da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın ve müminlere müjde verin." (YUNUS Suresi 87)
  37. Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın." (HÛD Suresi 87)
  38. Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür. (HÛD Suresi 114)
  39. Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır. (R'AD Suresi 22)
  40. (Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar." (İBRAHİM Suresi 31)
  41. "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.(İBRAHİM Suresi 37)
  42. "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et! (İBRAHİM Suresi 40)
  43. Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur. Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir. (İSRÂ Suresi 78-79)
  44. (Sen onlara) de ki: İster "Allah" deyin, ister "Rahmân" deyin, nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O'nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç. (İSRÂ Suresi 110)
  45. "Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti." (MERYEM Suresi 31)
  46. Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti. (MERYEM Suresi 55)
  47. Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.) (MERYEM Suresi 59)
  48. Şüphesiz ben Allah'ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl. (TÂHÂ Suresi 14)
  49. (Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir. (TÂHÂ Suresi 132)
  50. Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir. (ENBİYÂ Suresi)
  51. Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. (HACC Suresi 35)
  52. Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a âittir. (HACC Suresi 41)
  53. Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur'ân'da, Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını veren O'dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır! (HACC Suresi 78)
  54. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler. (MÜ'MİNUN Suresi 2)
  55. Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler. (MÜ'MİNUN Suresi 9)
  56. Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. (NÛR Suresi 37)
  57. Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz. (NÛR Suresi 56)
  58. Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (NÛR Suresi 58)
  59. Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler. (NEML Suresi 3)
  60. Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir. (ANKEBUT Suresi 45)
  61. Başkasından geçerek hep O'na gönül verin ve O'ndan sakının. Namaza devam edin ve müşrilerden olmayın. (RUM Suresi 31)
  62. Onlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar. (LOKMÂN Suresi 4)
  63. "Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir." (LOKMÂN Suresi 17)
  64. Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler. (SECDE Suresi 16)
  65. Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor. (AHZÂB Suresi 33)
  66. Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır. (FÂTIR Suresi 18)
  67. Allah'ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar. (FÂTIR Suresi 29)
  68. Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar. (Şûrâ Suresi 38)
  69. Gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (MUCADELE Suresi 13)
  70. Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz. (CUM'A Suresi 9-10)
  71. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar. (MEÂRİC Suresi 22-23)
  72. Namazlarına devam ederler. (MEÂRİC Suresi 34)
  73. Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'ân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir. (Müzzemmil Suresi 20)
  74. Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik." (MUDDESSİR Suresi 43)
  75. Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı. (KIYAMET Suresi 31)
  76. Rabbinin adını anıp namaz kılan. (A'LA Suresi 15)
  77. Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü? (ALAK Suresi 10)
  78. Halbuki onlar, dini sadece Allah'a tahsis ederek, Allah'ı birleyerek, ancak Allah'a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur. (BEYYİNE Suresi 5)
  79. Kıldıkları namazın değerine aldırış etmezler.(MÂÛN Suresi 5)
  80. Öyleyse Rabb'in için namaz kıl ve kurban kes. (KEVSER Suresi 2)

Peygamber efendimizin Namaz hakkında söylediği sözlerine hızlıca göz atalım;


  1. Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir. [Taberani]
  2. Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur. [Beyheki]
  3. Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namazı düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namazı düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez. [Taberani]
  4. Namazı doğru kılanın, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür. [İ.Ahmed]
  5. Allahü teâlâ buyuruyor ki, "Söz veriyorum ki, namazlarını vaktinde, doğru olarak kılana azap etmem, onu sorgu-suale çekmeden Cennete koyarım" [Hâkim]
  6. Her Peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır. [Gunye]
  7. Münafıklara en ağır gelen namaz, yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmaktır. Bunlardaki ecri bilen, sürünerek de olsa, cemaate gelir. [Buhari]
  8. Namaz, her hayrın, her iyiliğin anahtarıdır. [Taberani]
  9. Namaz kılmayanın dini yoktur. [İbni Nasr]
  10. Namaz kılan, kıyamette kurtulacak, kılmayan perişan olur. [Taberani]
  11. Namaz kılmayan, kıyamette, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulur. [Bezzar]
  12. İman, namaz demektir. Namazı itina ile, vaktine, sünnetine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir. [İbni Neccar]
  13. Sıkıntıda duasının kabul edilmesini isteyen, rahat zamanında çok dua etsin. [Tirmizi]
  14. Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır. [Ebu Nuaym]
  15. Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur. [Nesai]
  16. Cenneti isteyip de, Allah’ın yasakladıklarından kaçınmayan, isteğinde yalancıdır ve Cenneti isteyen, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkan, haramlardan kaçar. [Beyheki]
  17. Hırsızların en büyüğü, namazından çalandır. Yani namazın erkânına riayet etmez, rükû ve secdelerini hakkiyle yerine getirmez. [Vesilet-ün Necat]
  18. Herkesin namazında, kalbin hazır olduğu kısımlar yazılır. Kalbin hazır olmadığı namaza, Allahü teâlâ nazar etmez. [Vesilet-ün Necat]
  19. Yatsı namazını cemaatle kılan, gecenin yarısını, sabahı da cemaatle kılan, gecenin tamamını ibadetle geçirmiş sayılır. [Müslim]
  20. Namaz, Allahü teâlânın hoşnut olduğu bütün amellerin en faziletlisidir. Rızkın bereketi, duanın kabulüdür. Kabirde ışıktır. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. Cennette başa taçtır. İmanın başı, gözün nuru ve Cehennemden kurtarıcıdır. [Miftah-ul-Cenne]
  21. Cennetin anahtarı namazdır. [Darimi]
  22. En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdır. [Ebu Davud]
  23. Kalk namaz kıl, namaz elbette şifadır. [İ.Ahmed, İ.Mace]
  24. Namazın farz olduğuna inanıp, eksiksiz kılan, Cennete gider. [Hâkim]
  25. Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime yapışan, (yani Ehl-i sünnet olan) ve beş vakit namazı cemaatle kılanın amel defterine her gün yüz şehid sevabı yazılır. [İ.Nâsiruddin]

Hadisleri inkar eden bir kişi dahi ayetleri inkar etmedikçe namazın büyüklüğünü kabul etmek zorundadır. Namaz kılmayan bir kişinin imanını bilemeyiz çünkü iman kalptedir. Ancak kesinlikle İslam olmadığını biliriz çünkü İslam zahirdir (görünür).
Allah'ın ve peygamberinin bu kadar üzerinde durduğu bir ibadeti, Müslümanım diyebilen kimse küçümseyemez. Allah kitabında kendisine imandan sonra saydığı ve emrettiği şey namazdır çünkü. Namaz ile ilgili olarak ileride hatta kısa süre içinde daha fazla yazacağım.

Allah emanet olun. Selamun aleyküm.

Kuran-i Kerim niçin Arapça'dır.

Bismillahirrahmanirrahim,
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a olsun, salatü ve selam habibinin üzerine olsun,
Selâmün aleyküm,

Sevgili kardeşlerim bir çok arkadaşımın karşı çıktığı konu şu ki Kuran-i Kerim niye Arapça'dır ve Müslümanlar niçin Kuran'ı başka dillere çevrilmesine karşı çıkıyor? Bu gibi konular özellikle milliyetçi arkadaşlarımdan sıklıkla duyduğum şeyler arasında ve bugün bu konunun son derece basit olan açıklamasını elimden geldiğince size de açıklamaya çalışacağım.
kuran-i kerim
Kuran-i Kerim'in Arapça olarak korunmasındaki hikmet nedir?

İlk olarak Kuran-i Kerim'in Arapça olduğuna delillerimizi sunalım. Yani Kuran-i Kerim'in tercüme edilmesini yani çevrilmesini önleyen nedir? Arapça olmayan bir Kuran Meali niye Kuran olarak atfedilemiyor? Atfeden dinden neden çıkıyor? Çünkü yüce rabbimiz bu hususta hükmü bize bırakmadan kendisi veriyor.

"Biz onların, Peygamber hakkında: “Mutlaka ona öğreten bir insan vardır!” dediklerini pek iyi biliyoruz. Hakikatten uzaklaşarak tahminle kendisine yöneldikleri şahsın dili, yabancı bir dildir, halbuki bu Kur’ân, açık bir Arapça ifadedir." (Nahl Suresi 103)

Şüphesiz O, alemlerin Rabbı tarafından indirilmiştir. Onu Ruhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuara Suresi 192-195)

Böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Ta-Ha Suresi 113)

Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer Suresi 28)

Bu bilen bir toplum için, ayetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet Suresi 3)

Şimdi gelelim Allah, Kuran-i Kerim'i niye Arapça olarak indirmiştir ve niye Arapça dışındaki dilleri yasaklamıştır?

Peygamber efendimiz (s.a.v) ırk olarak Araptır. Kuran-Kerim'de bu yüzden Arapça indirilmiştir. İstenilen peygamber ve çoğunlukla Arap olan sahabesinin Kuran-i Kerim'i anlamasıdır ki anlamış ve uygulamışlardır.

Tercüme (Çeviri) ve Meal arasındaki fark nedir?

Bu hususta öncelikle tercüme ile meal arasındaki ayrımı yapmak istiyorum. Meal, anlamı demektir. Tercüme ise çeviri demektir. Yani sadece meali elinize aldığınızda elinizdeki bir Kuran olmuyor. Meal değil tercüme derseniz, bu da Kuran demektir ki değildir. Çünkü Allah Kuran'ı Arapça olarak niteliyor. Buradan Kuran-i Kerim'in meallerine karşı olunduğu çıkarılamaz. Kuran-i Kerim'in her dilde meali olmalı ki her milletten insan mealini okuyarak Kuran'ın insanlardan ne istediğini anlasın.

Kuran-i Kerim niçin tercüme edilemez (çevrilemez) ?

Bunun hikmetini de Allah (c.c) zaten kitabında kendisi açıklamıştır. Kuran-i Kerim'in diğer kitaplar gibi değiştirilememiş olmasının sebebi aslının her zaman Arapça olarak kalmış olmasıdır.
Zaten bugün ki mevcut meallere baktığınız zaman birbirinden ne kadar farklı anlamlar çıkarıldığını açıkça görebiliyorsunuz. Eğer Kuran-i Kerim için tercüme izni verilmiş olsa idi, İncil'in ve Tevratın başına gelen onunda başına gelecekti. Değiştirilecek ve tahrif edilecekti.

Biliyorum ki değiştirilecekti diyerek büyük bir şey iddaa ediyorum. Kanıtım olmasaydı böyle bir şey söylemezdim. Kuran-i Kerim'in tercüme edilmesinin savunan kişilere iyi bakın. Yaptıkları şey Kuran-i Kerim'i Arapça okuyup kendilerinden anlamlar yükleyip size sunmaktır. Kuran-i Kerim'in farklı kişiler tarafından yazılan meallerine bakar ve karşılaştırırsanız ne demek istediğimi iyice anlayacaksınız. Türkiye'de en güvenilir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının bile mealleri değişebilmektedir.

Bu yazımı burada sonlandırıyor, sizi Allah'a emanet ediyorum. Selâmün aleyküm.

Şarap içmek, alkol almak ve uyuşturucu madde kullanmak haram mıdır?

Bismillahirrahmanirrahim,

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a olsun, salatü ve selam peygamberine olsun,

Çok değerli din kardeşlerim, açıkçası bu başlığı atmak ve bu hususta konuşmak beni son derece üzüp, incitiyor. Ancak gelin görün ki bu başlığı atmamın sebebi Müslümanım diyen cahil halk içinde (üniversite mezunu) şarabın haram olup olmadığı konusunda tartışmaların olduğuna şahit hatta muhattap olmak ne büyük bir utançtı benim için. Lafı çok fazla uzatmadan doğrudan konuya gelecek olursam bu yazıda şu suallere değineceğim.

Alkollü içkiler haram mıdır?


  1. İslamda şarap nasıl ve ne için haram edilmiştir?
  2. Bu yasak şarap harici diğer alkollü içecekleri kapsar mı?
  3. Şarabın vücuda faydası olduğu bilinmektedir, öyleyse niçin yasaktır!
  4. Şarap hakkındaki ayetler birbiri ile çelişiyor mu?

İslamda Şarap nasıl ve ne için haram edilmiştir?

İslam dini insanların dünya ve ahiret hayatlarını mutlu mesut sürdürebilmeleri için yüce Allah'ın insanlara seçtiği dindir. İslamda şarabın yasaklanmasının sebebi ise sarhoşluktur. Bu konuda diğer dinlerde de şarap yasaktır. Ayrıca koşulsuz şartsız Allah'a teslim olma dini olan İslam'da yüce yaratan sözünü dinleyen ve dinlemeyen kullarını da belirlemek murat etmiştir ki murat edilen olmuştur. Yani bir Müslüman şu iki sebeple şarap içmemektedir;
  1. Sarhoşluk kötü bir haldir. (Uyuşturucu ve diğer alkollü içeceklerde bunun için yasaktır.)
  2. Allah'ın yasaklamış olması yeterlidir. (Bunun altından milyonlarca hikmet çıkabilir. Hikmetini Allah kendisi daha iyi bilir.)
Kuran-i Kerim'in de Allahu Teala şarap hakkında şunları söylemektedir;

"Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır." (Nahl, 16/67)

bu ayeti kerimede görebileceğiniz gibi Allah sarhoş edici maddelere bir atıf yapıyor ve sarhoşluk verici şeylerin kötü olduğunu söylüyor ve ayetinde bir ibret olduğunu da zaten son kısımda belirtiyor. Ardından şu ayet nazil oluyor;

"Sana içkiyi ve kumarı sorarlar, de ki. "Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için bazı faydalar vardır. Ancak günahları faydalarından daha büyüktür." (Bakara, 2/219)

bu ayeti ile Allah içki hakkındaki söylemini biraz daha şiddetlendiriyor ve zararını faydasından fazla olduğunu söylüyor. Aynı zamanda bu ayet ile 1400-1500 yıl önce bilinmeyen şarabın kan yapıcı özelliğine vs. işaret ediyor.

"Ey iman edenler, siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın." (Nisa, 4/43)

Üslup biraz daha sertleşerek namaza sarhoş yaklaşmayın deniliyor ve insanların 5 vakit yani en azında gündüzleri sarhoş olmaları yasaklanıyor. En sonra olarak ise Maide Suresinde yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor.

"Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden bir murdardır. Bunlardan kaçınınız ki, felaha eresiniz. Şeytan içki ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazı kılmaktan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?" (Mâide, 5/90-91)

İşte bu ayet ile birlikte şarap ve sarhoş edici (diğer alkollü ürünler ve uyuşturucu maddeler) olan diğer maddeler kökten yasaklanmış oluyor.

Şarap ve içki ile ilgili ayetlerin birbiri ile çelişiyormuş gibi görünmesinin sebebi de bunların basamak basamak yasaklanışıdır. Allah şarap veya içki içen kullarının alışkanlıklarını yavaş yavaş alıştırarak bırakmalarını sağlamıştır. Kesin hüküm içeren Maide suresinin 90 ve 91'inci ayetleri indikten sonra şarap ve beraberinde sayılan her şey kıyamete kadar yasaktır.

İnsanların içki içmesi kendilerini bağlayan bir günahtır. Sarhoş olup çevreye rahatsızlık vermediği sürece günahı kendisinedir. "Şarap vs. haram değildir", "Allah benim yediğime içtiğime ne karışır" veya "Şarap içmek günah değil" gibi cümleler söyleyen ayeti ve Allah'ı inkar etmiş, dinden çıkmış olur. Bu yüzden konuşulanlara ve söylenenlere dikkat edin.

Bu konuda ki ayetler zaten yoruma açık olmadığı için hadis-i şerifleri yazmaya gerek duymuyorum.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Allah'a emanet olun.

Copyright © asakirullah.com - Hakkımızda - İletişim | Powered by Blogger

Tüm hakları saklıdır!