بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

islam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
islam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Riyakarlar, Allah'ın Düşmanları ve Müslümanlar

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla;

Hamd alemleri yaratıp, düzenleyen Allah'a olsun,
Allah'ın selamı ve rahmeti sevgili peygamberimiz Muhammet Mustafa'nın ve ümmetinin üzerine olsun,

Selâmün aleyküm sevgili kardeşim,
Giriş kısmını çok fazla uzatmadan konuya girmek istiyorum. Bu yazımda Müslümanların, İslam riyakarları ve Allah'ın düşmanlarının genel özelliklerinden bahsedeceğim. Umarım insanların ne olduğunu anlamanıza yardımcı olur.

Elhamdülillah tüm dünya'da İslam'ın şaha kalktığı ve git gide yaygınlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Ülkemizde de İslam her geçen gün yaygınlaşıyor ve cahil halkın yerini İslam ile şuur kazanmış bir halk alıyor.

riyakar


Bu durum tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de iki radikal grubun ortaya çıkmasına sebep oluyor.

  1. İslam'ın yükselişini kullanarak menfaat elde etmek isteyenler,
  2. İslam'ın yükselişinden rahatsız olarak gizli ve ya açıkça Allah ile savaşanlar,
Bu iki grubunda Müslüman olmadığı kesindir. Ülke ve bölgemizde birinci grubun çoğunluğunu İŞİD, Gülen Cemaati, İran Şiası ve bunların türevleri oluşturur. İkinci gruptakiler ise ülkemizde genellikle Kemalizm ve Laik başlığı altında toplanmaktadır.

Riyakarların Genel Özellikleri;

Bu grubun insanları menfaatlerini ilah edinmiştir, kendileri durumun farkında olsa da hırslarına yenilirler.
  1. Para, kadın veya farklı menfaatleri için insanların dini duygularını istismar etmekten çekinmez,
  2. Farz olmayan ibadetleri özellikle toplum önünde yapmaya çalışır,
  3. Allah'ın ismini dilinden düşürmez, aklına ve gönlüne ise hiçbir zaman almaz,
  4. Menfaatleri uğruna Müslümanları birbirine düşürmekten kaçınmaz,
  5. Menfaatlerine dokunan babası olsa tanımaz,
  6. Din konusunda cahil kalmış halkı hedef noktasına koyarlar,
  7. Kendileri gibi olan hocaları referans alırlar,
  8. Rol yapma yetenekleri inanılmaz derecede iyidir,
  9. Hiç düşünmeden yalan söyler, çok konuşur ancak dersine iyi çalıştığı için boş konuşmaz,

Allah'ın Düşmanlarının Genel Özellikleri;

Bu grubun insanları çoğunlukla farkında olmadan kendisini ilah edinmiştir, ancak hiçbir zaman farkına varmamıştır ve varamayacaktır.
  1. Kuran'a kendi kafalarına göre meal verir, meali kendilerine göre yorumlarlar veya kelimelerin yerlerini değiştirir anlamını çarpıtırlar,
  2. Namaz, Oruç, Zekatın ne olduğunu bile tam olarak bilmezler ve genellikle halkın önünde namazı yanlış kılarak veya basit dini bilgilerde yanlışlar yaparak rezil olurlar,
  3. Her fırsatta İslam'a, Kuran'a veya peygamberin uygulamalarına dil uzatırlar,
  4. Dini en iyi bileni; Şeriat ve peygamberin sözlerinin düşmanıdır,
  5. Zina gibi büyük yasakların kelime anlamlarını çarptırarak pislikleri temizlemeye çalışırlar,
  6. Ara sıra Müslümanlara sataşır ve Müslümanların yaptığı işleri gereksiz veya saçma bulurlar,
  7. Kendilerini Müslüman sanarlar, zaten kendi yorumladıkları Kuran'a göre yaşamaktadırlar,
  8. Şeriat dediğin zaman ödleri patlar ve şeriatın Allah'ın kanunu olduğunu kabul etmezler,
  9. Bu gruptaki hocalara hadis-i şerif dediğin zaman elleri ayakları bir birine dolaşır, öfkeden kudurur.
  10. Bu gruptaki insanlarda kendileri gibi olan hocaların sözlerini kullanarak İslam ile savaşmaya çalışırlar,
  11. Ben buldum demeyi çok severler, onlara göre fikirlerinin hepsi tamamen kendilerine aittir,
  12. Okullarda ve ya ailelerinden duydukları yalan ve uydurmalar ile bir ömür tüketirler ve yanlış bildiklerini de hiçbir zaman kabul etmezler,
  13. Kendilerini medeni, zeki ve görgülü olarak tanımlasalar da aslında bu durumda kendilerini Müslüman sanmaları gibidir.
  14. Yalan söylerken, en fazla bir kez düşünür, ikinci kez düşünmeden yalanı söyler. Çok ve boş konuşur.

Müslümanların Genel Özellikleri;

  1. Kuran'a canları gibi bağlıdırlar, kelimelerin yerlerini değiştirip anlamları çarpıtmazlar,
  2. Genelde sıkılgan ve çekingendirler,
  3. Yalan ve fazla konuşmamaya özen gösterirler,
  4. Farz haricinde ki ibadetlerini toplum içinde yaptıkları neredeyse hiç görülmez,
  5. Akıllarından Allah'ı hiç çıkarmazlar, dillerinden de Allah'ı sıklıkla anarlar,
  6. Yaptıkları her işte Allah'ın hakkını gözetirler,
  7. Kendilerini halka beğendirmek gibi niyetleri yoktur, onları Allah beğense yeterlidir,
  8. Paraya, kadına ve diğer menfaatlere değer vermezler,
  9. Yaptıkları her işi Allah için yaparlar,
  10. İnsanları, hayvanları ve tabiatı olduğu gibi severler, değiştirmeye çalışmazlar,
  11. Her işte kendilerini Allah'a teslim ederler.

Allah'ın düşmanları ve riyakarların ortak özellikleri de vardır;

  1. Saf Müslümanları hedef noktasına koyarlar,
  2. Başka yerlerde Allah ismi ağızlarından çok zor çıksa da Müslümanların yanında her işlerine Allah'ı karıştırırlar,
  3. Özellikle ticaret ve dünyalık menfaatlerde Müslümanları aldatmaya çalışırlar,
  4. Haram, helal ayrımı yapmadan ellerine geçen her şeyi fırsata çevirmeye çalışırlar,
  5. Hemen her konuda her şeyi bildiklerini sanırlar, bilmedikleri konularda da atıp tutarlar,
  6. Bir haksızlığa uğradıklarını düşünürlerse; yargılamayı kendileri yapar ve mutlaka karşıyı haksız bulurlar,
  7. Kimin neyi hak ettiğini, neyi hak etmediğini kendilerinin bildiğini iddia ederler,
  8. Bencilliğin zirvesini yaşarlar ancak farkında değillerdir,
  9. Ukala, çok bilmişlerdir, onların aklına sığmayan bir şey asla doğru olamaz,
  10. Sıkıştıkları sırada sesini yükselterek haklı çıkmaya çalışırlar,
  11. Kendileri gibi düşünmeyenleri cahil, koyun demeyi çok severler,
  12. Kendilerini diğer insanlardan üstün görür ve kimsenin bilmediğini bildiğini sanırlar.
Siz hangi gruba girdiğinizi kendiniz seçin ama unutmayın ancak kendinizi kandırırsınız! :)
Diğer bir yazıda buluşmak üzere, Allah'a emanet olun.
Selâmün aleyküm

İnsan ve İslam

Bismillahirrahmanirrahim,

Bu yazıda ki amacım İslam ve islamın insanlığa bakışını biraz daha açarak sizlere sunmaktır. İslam insana nasıl bakar ve ne yapmasını ister?

Bizim görüp, işite bildiğimiz mahluk türleri iki tanedir. İlki insan, ikincisi ise hayvanlardır. Biyoloji bilimi iki ayağı üzerinde dik bir şekilde yürüye bilen her canlıya insan dese de İslam açısından ve doğal olarak benim açımdan İnsanlığın tanımı bu değildir.

İnsanı hayvan ırklarından ayıran en önemli unsurlardan birisi hiç şüphesiz algoritmik düşünebilme yeteneği olsa da bu tek başına yeterli değildir. Çünkü maymun gibi bazı hayvan ırklarında da bunun olduğu sabittir. İnsan da hayvanların hiçbirinde olmayan en önemli özellik iyi ve kötüyü, çirkini ve güzeli ayırt edebilme kabiliyetidir. İslam dinide zaten bu yüzden hayvanların yaptıkları işlerden dolayı sorumlu olmayacağını söyler. Zira hayvanlar yaptığı işin kötümü iyimi olduğunun ayrımını yapamazlar, aynı şekilde ergenlik çağına girmemiş çocuklar ve akıl bari olmayanlar yaptıkları işlerden sorumlu tutulamaz. Kaldı ki bu nokta da modern yasalarda benimle aynı fikirdedir. Öyle ise insanı insan yapan etken iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyetidir. Bu kabiliyetini iyi işler yönünde harcayanlara ahlaklı adını veriyoruz.
İnsan olmak

 İnsanı hayvandan ayıran bir diğer özellik ise kendimize hakim olabilme ve vücudumuzun büyük bir bölümünü tamamen kontrol altında tutabiliyor olmamızdır. Buna ise irade diyoruz. Bizim aksimize hayvanlar akıllarına gelen her işi yapmaya çalışırlar. İnsan aklından geçenlerin iyimi kötümü olduğunun tahlilini yapabilecek kabiliyettedir. İşte İslamın sorgusu da bu konudadır. İslama göre insan akıl bari olduğu için yaptığı kötü işlerin cezasını çekecek iyi işlerinde mükafatını alacaktır.

(İman sahibi olduğunu göz önünde bulunarak yazıyorum. İnsanın akıl bari olması Allah’ı, iyi ve kötüyü ayırt ederek bulmasını gerektirir.  İnsanda ki bu iki yetenek darwinizmi çürütmeye de yeterli bir delil olsa bile İslamın ana kaynağı olan Kuran’da bunu doğrudan yalanlayan bir ayet yoktur.)

Bir canlı bunları yaparak ancak İnsan olmuş olur. İnsanlığın zirvesi (hidayet) ise yaratıcısını bulması ve ondan ayrılmaması ile mümkündür. Allah, akıl bari olan bizlere İnsanlığın zirvesinin yolunu göstermek için peygamberler göndermiş ve onların vasıtası ile milyonlarca insanı hidayete erdirmiş ve İnsanlığın zirvesine çıkarmıştır.

Allah’ın kitapları bu zirvenin haritası, peygamberleri bu yolun rehberleri, Müslümanlarda bu yolun yolcusudur. Müslümanlarda ki irade bu yolda uçurumdan düşmelerini önleyen bir bariyer görevi görmektedir.

İslamın şartları arasında bu söylediklerin yok diyebilirsiniz. Hemen onunda açıklamasını yapayım. Bende biliyorum ki İslamın şartı beş tanedir. İslamın şartlarının içinde de şartlar vardır.

1. Kelime-i Şehadet getirmek; bu yolda harita olarak Kuran’ı, hidayet rehberi olarak Muhammed’i seçtiğin anlamına gelir. Tam bir insan olmak için iradesini sonuna kadar kullanacağına söz vermiş olur ve insanlığın zirve noktasına kayıt yaptırmış olur. Selam Muhammed peygamberin ve ona tabi olanların üzerine olsun.

2. Namaz kılmak; Abdestsiz namaz olmayacağına göre abdestte islamın şartlarından olmuş olur. Ama 5 şart içinde sayılmaz.  Namazlar bu yoldaki dinlenme tesisleridir. Fatiha ve secde ise tesisteki dinlenme ve uykudur. Uykusuz yola devam eden yolda uyuklar gideceği yere varamaz.

3. Oruç tutmak; Oruç tutmak için su ile bile olsa sahur ve iftar şarttır. Öyle ise sahur ve iftar da 5 şart içinde sayılmasa da şarttır. Ramazan orucu yoldaki yemek vaktidir. Tutulan oruçlar bu yoldaki yemektir. Aç karınla bu yola devam etmeye çalışan yolda ölür.

4. Zekat vermek; Zekat vermek ise bu yoldaki insanların birbirlerine kenetlenmesi ve düşen kimse olmadan gidilen yere varılmasını sağlar. Parası olan olmayana dayanması için maddi destek verir. Kendisi de parasız kalırsa kardeşleri de ona yardım eder. Böylece dünyanın zorluklarını kenetlenerek atlatmış olurlar.

5. Hacca gitmek; Hacca gitmek ise imkan bulan için bu zirveye dikeceği bayrağı hazırlamasıdır.

Kuran-i Kerimde her Müslümanın yapması gereken (zorunlu olan) 72 iş vardır. Bunlardan bir çoğu ahlak ile alakalıdır. Üzerine vurgulananlar ise ibadet türünde olanlardır. İslam alimleri ise ibadetlerin kapsadığı zorunlu şeyleri onlarla birlikte gördükleri gibi tek maddede birleştirmişlerdir. Namazda abdest, tekbir, kıyam, rüku, secde gibi şeyleri ayrı ayrı saymak yerine namaz kılmak demiştir. Aynı şekilde Kuran’da ahlaki değerlere temas eden şeyleri de Kelime-i Şehadet şartının içinde görmüşlerdir.

Burada belirtmek istediğim bir şey daha var. Bir vakit namazı kaçıran kişi nasıl dinden çıkmıyor ise yalan söyleyen, hırsızlık yapanda dinden çıkmış olmuyor. Yeter ki yaptığı şeyi doğru görmesin. Yaptığı şeyi doğru görürse Kelime-i Şehadet ederken verdiği sözü bozmuş olur.

Allah'a emanet olun! Selamün aleyküm.

İslam'ı bilmek Tarih bilmeyi gerektirir.

Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun,

Yazdığım bu başlık biliyorum ki biraz ilginç ve hatta saçma gelebilir. Bu başlıkta ne demek istediğimi yazımın devamında daha iyi anlayacaksınız. Ancak yazmaya başlamadan önce başlıkta yazdığım ve İslam için öne sürdüğüm Tarih bilimi şartının yanlış anlaşılmalara sebep olabileceğinin farkındayım. Burada benim söylemek istediğim asıl nokta İslam'ın hüküm ve kararlarının anlaşılabilmesi için Tarih bilmektir. Bu bilmek hükümleri tarihin o sahnesine yerleştirmek anlamına gelmemektedir.

İslam'ı anlamak ve bilmek için Tarih bilmek gerekir!


Kuran-i Kerimde bulunan bir ayetin hangi konu ve hangi olay ile alakalı olarak indiğini bilmeyen bir kişi ayetleri okuyarak bunları kendi kafasına göre yorumlamaya kalkabilir ki bu da onun bu hususta yanlış yorumlama yapacağının kanıtıdır. Zira ayetlerin bir çoğu olaylara bağlı olarak inmiştir ve bu olaylar insanlığa ışık tutacak cinsten olmuştur.
Yukarıda söylediğim şeyler bir çok insanın mantığına uymayabilir. Ancak bu durumu şöyle düşünür iseniz konuyu daha iyi anlayabilirsiniz. Örneğin zina hakkında hüküm bildiren ayetler indiği zaman kimse zina etmemiş olsa idi bu hükümlerin sahabe için hiçbir manası olmaz ve "Ne alakası var şimdi" diyerek bir fitneye sebebiyet verebilirdi. Daha da kötüsü peygamber öldükten sonra bir kişi zina eder ise Kuran'da beyan edilen cezanın uygulanma şekli bilmediği için yanlış yorum ve tatbikler mümkün olabilirdi.
Özellikle cihat ile ilgili ayetler bahsetmiş olduğum duruma en uygun ayetlerdir. Çünkü tarih bilgisi olmayan ve peygamberin bu ayetler ile nasıl amel ettiğini bilmeyen bir kişinin bu ayetleri yanlış yorumlaması muhtemeldir.
Zaten Kuran-i Kerim'in bir çok ayetinde Resulullah'ın davranış ve ahlakı başta olmak üzere her hususu bize örnek gösterilmiştir. Bununla da yetinilmemiş peygambere uymak şart yapılmıştır. 

Peygamberin hayatının bütününü, ayetlerin iniş sebeplerini ve peygamberin o ayetler ile nasıl amel ettiğini bilmek İslam için şarttır.

Yetinmeyerek İslam tarihini, olayları ve olaylara karşı Müslümanların neye göre nasıl hareket ettiğini bilmek ise gerekliliktir. İslam adına konuşan kişiler bunları bilmediği taktirde yanlış fetva vermesi kaçınılmaz olur.

Bu yazımı burada sonlandırıyor hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Selamun Aleyküm

İslam, açıktan bilinir. İman, kalptedir; bilinmez.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

Bizi ezeli ilmi ile yoktan var eden Allahu Tealaya hamd olsun,
Allah'ın selamı Resulullah'ın üzerine olsun,

Enes bin Malik (r.a) rivayet ediyor. Resulullah (s.a.v) efendimiz şöyle buyurdular;

"İslam, açıktan bilinir. İman, kalptedir; bilinmez. Takva işte şuradadır."

derken "takva" sözcüğünü üç defa tekrarladı. Ve kalbini işaret etti. Kalpte yerleşen ve orada imanı kuvvetlendiren takvadır.

iman


Değerli kardeşlerim bu hadis-i şerifinde peygamber efendimiz açıkça İslam ve iman arasındaki farkı belirtmiş ve ikisini en kısa şekilde açıklamıştır.

Hadis-i Şerifin marifet tarafı olduğu hakikattir. Ancak bu yazımda marifet tarafına girmeyecek daha ziyade ne demek istenildiği üzerinde duracağım. Aslında bu hadis-i şerif Kuran-i Kerimdeki Hucurat Suresinin ayetlerini bana hatırlattı;

"Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir." Hucurat Suresi 14-15

Bu ayet ve bu hadis bana her zaman şunu düşündürmüştür ki; tam olarak iman etmeyen (edemeyen) bir kimse Allah'a teslim olur, yasaklardan kaçar ve emirleri tutarsa bu davranışı onu şüphesiz iman etmeye götürür. Bir kimse İslam (teslim) olursa yani namazı kılar, orucu tutar, zekatı verir ve Allah'ın haram ettiğini kendisine haram ederse bu davranışları onu imana yaklaştırır ve kolaylaştırır.

Aynı şekilde takvanın yüksekliği, imanı kuvvetlendirir. İmanın kuvveti ise İslam'ı yaşamayı kolaylaştırır.

Peygamberin sözüne geri dönecek olur isek; bir insanın Müslüman olup olmadığını dışarıdan biri çok rahatlıkla görebilir. Allah'ın emrini tutan ve yasaklarından kaçan her insan Müslümandır. Ancak her Müslüman iman etmiş değildir. 

İman kalptedir. Bir Müslüman kalbindeki inançsızlığını diline veya davranışlarına vurmadığı sürece kalbinde iman olup olmadığını Allah'tan başkası bilemez. Takva ise kalbin derinliklerindedir ve Allah'tan gayrisi bilemez.

Ulema ve İslam alimleri bu hadis-i şerifi açıklama konusunda marifet ilmini kullanır ancak internet ortamında takdir edersiniz ki bu açıklamaların yayınlaması taraftarı değilim.

Allah'a emanet olun.

Copyright © asakirullah.com - Hakkımızda - İletişim | Powered by Blogger

Tüm hakları saklıdır!